Emektar VS Emekli

Dil, yalnızca bir bildirişim aracı değildir; aynı zamanda içinde yaşadığımız gerçekliği kuran, ona anlam ve değer yükleyen temel yapıdır. Bu yapının gücünü, aynı olguyu işaret eden fakat tamamen farklı dünyalar yaratan kelimeler arasındaki ayrımda net bir şekilde görebiliriz. Çalışma hayatını tamamlamış bir insanı tanımlayan “emekli” ve “emektar” kelimeleri, bu durumun yansıtıcı örneklerindendir. “Emekli”, yasal ve idari bir statüyü tanımlayan nötr bir kelimedir. “Emektar” ise aynı durumu bir saygı, tecrübe ve toplumsal değer halesiyle kuşatır. Bu iki kelime arasındaki fark, dilin sadece bir etiketleme sistemi olmadığını; bir dünya görüşünü, bir niyetler dizgesini ve bir değerler sistemini nasıl inşa ettiğini gösteren felsefi bir soruşturma alanıdır.

Söylemin Gücü

Michel Foucault, dilin sadece var olanı yansıtmadığını, tam tersine “söylem” (discourse) aracılığıyla gerçekliği kurduğunu savunur. Her söylem kendi kuralları, kurumları ve iktidar ilişkileri olan bir alandır. “Emekli” ve “emektar” kelimeleri iki farklı söylemin ürünleridir.

“Emekli”, modern devletin, bürokrasinin ve sosyal güvenlik kurumlarının söylemine aittir. Foucault’nun “arkeoloji” adını verdiği yöntemle bu söylemin katmanlarına indiğimizde, bireyi yasalara, yönetmeliklere ve idari kategorilere göre tanımlayan bir yapı görürüz. Birey, bu sistem içinde “çalışan”, “işsiz” ya da “emekli” gibi pasif bir statüye indirgenir. Bu, bireyin hayatını yöneten ve sınıflandıran modern bir iktidar tekniğidir. Foucault’nun belirttiği gibi modern özne, “bir yanda hastaneler, klinikler, fabrikalar, okullar ve hapishaneler gibi kurumsal pratiklerde, şekillendirilmekte, diğer yandaysa modern özneyi kuran pratikler… belirli pratik/felsefî yansımalara iliştirilmektedir” (Özel Talay, s. 12). “Emekli” kelimesi, tam da bu modern, sınıflandırıcı ve kurumsal pratiklerin bir yansımasıdır.

“Emektar” ise daha geleneksel, topluluk temelli bir söylemin parçasıdır. Bu söylem; zanaat, usta-çırak ilişkisi, toplumsal hafıza ve vefa gibi kavramlar etrafında şekillenir. Bireyi, idari bir numara olarak değil de birikimi ve topluluğa kattığı değerle tanımlar. Bu kelime, kişinin geçmişini ve emeğini onurlandırarak ona topluluk içinde saygın bir konum verir. Dolayısıyla bu iki kelimeden birini seçmek, kişiyi farklı bir iktidar ve anlam ağı içine yerleştiren politik bir eylemdir.

Niyet ve Eylem Olarak Dil

John R. Searle, dilin bir “söz edimleri” (speech acts) bütünü olduğunu ve her söz ediminin ardında bir “niyetlilik” (intentionality) yattığını belirtir. Bir kelimeyi kullanmak sadece bir sesi çıkarmak değil, dünya üzerinde bir etki yaratma niyetidir. Bu iki kelimeyi kullanırkenki niyetlerimiz tamamen farklıdır.

Birine “emekli” demek, genellikle bir durumu tespit etme niyetini taşır. Bu, Austin’in “saptayıcı” (constative) dediği, bir olguyu bildiren bir söz edimidir. Ancak birine “emektar” demek, bir tespitten çok daha fazlasıdır; bu bir onurlandırma, bir takdir etme eylemidir. Bu, Austin’in “edimsel” (performative) dediği, söylenmesiyle bir eylemin gerçekleştirildiği bir söz edimidir (eylemden farklı olarak bağlam içinde anlam kazanan). “Emektar” demek, o anda saygı gösterme eylemini gerçekleştirmektir. Searle’ün belirttiği gibi bu edimin başarısı, konuşmacının niyetinin dinleyici tarafından anlaşılmasına bağlıdır. Searle, “anlamak, anlatma niyetlerinin fark edilmesine bağlıdır” derken bu karşılıklı tanıma sürecini vurgular (Searle, s. 228). Bu niyetin tanınması, kelimenin yarattığı toplumsal gerçekliğin temelini oluşturur.

Düzanlam, Yananlam ve Mit

Roland Barthes’ın göstergebilimsel çözümlemesi bu iki kelime arasındaki farkı derinleştirir. Barthes’a göre her göstergenin bir düzanlamı (denotation) ve bir yananlamı (connotation) vardır. Düzanlam, göstergenin ilk/sözlük anlamıdır. Yananlam ise o göstergenin kültürel, ideolojik ve duygusal çağrışımlar bütünüdür. Bu çerçeveden bakıldığında “emekli” kelimesi neredeyse tamamen düzanlamsal bir işleve sahiptir: Bir kişinin sosyal güvenlik sistemi içindeki statüsünü belirtir. Soğuk, nesnel ve bürokratik bir gerçekliği işaret eder.

“Emektar” ise yananlamların zenginliğiyle yüklüdür. Bu kelime kişinin sadece çalışmayı bıraktığını değil, o süreçte biriktirdiği “emek” (Marksist bağlamda üretken güç diyebiliriz) üzerinden bir değer kazandığını ifade eder. Barthes’ın “mit” kavramı burada devreye girer; toplum, “uzun süre çalışma” olgusunu alıp onu “tecrübe, bilgelik, saygıdeğerlik” gibi pozitif değerlerle donatır ve yeni bir anlam katmanı yaratır. Barthes’a göre mit, “kültürü doğaya ya da en azından toplumsal olanı, kültürel olanı, ideolojik olanı, tarihsel olanı ‘doğal olan’a çevirmekten oluşur” (Barthes, s. 80). “Emektar” kelimesi bu kültürel mitin taşıyıcısıdır. Dolayısıyla bu kelimeyi seçmek sadece bir durumu tespit etmekle kalmayıp bir değer yargısını ve bir kültürel kodu da devreye alır.

Dilin Aynasından Kültürel Kodlar

Guy Deutscher ve Nermi Uygur gibi düşünürler, dilin bir kültürün aynası olduğunu vurgular. Her dil, dünyayı kendi kültürel önceliklerine göre “kesip biçer” (Deutscher, s. 18). Anadilimiz farkında olmadan bize belli bir dünya görüşü aşılar ve varoluşumuzu temelden şekillendirir. Nermi Uygur’un deyişiyle, “Alınyazısıdır bir insanın anadili” (Uygur, s. 19). “Emektar” ve “emekli” ayrımı, Türkçenin emeğe, deneyime ve toplumsal vefaya verdiği önemi yansıtan özgün bir örnektir. Batı dillerinin çoğunda bu ayrım için karşılık gelen tek bir kelime (“retired”, “retraité”, “Rentner”) bulunurken, Türkçede yer alan “emektar” gibi anlam yönü zengin bir sözcük, kültürün insan hayatının ileri evrelerini yalnızca üretimden çekilme değil, aynı zamanda birikim ve toplumsal değer olarak gördüğünü göstermektedir.

Bu ayrımı daha da belirginleştiren biçimbilimsel bir özellik, “emektar” sözcüğünde yer alan Farsça kökenli -tar ekidir. Bu ek, nitelik ve deneyim bildiren bir yapı kazandırır; geçmişteki emeğiyle tanınan kişiyi işaret eder. Buna karşın “emekli” kelimesindeki Türkçe -li eki, genel olarak aitlik ya da ilişki belirtir ve üretim sürecinden çekilmiş bir durumu tanımlar. Yani “emektar” yalnızca çalışmış olmakla kalmayan, geçmiş katkısıyla saygı kazanmış bir kimliği temsil ederken; “emekli” statü bildirir fakat aynı ölçüde birikim ve kıymet çağrışımı taşımaz. Bu, dilin sadece bir iletişim aracı olmadığını aynı zamanda bir “yaşama felsefesi” taşıdığını ortaya koyar.

Bu kültürel özgüllük, Noam Chomsky’nin evrensel dil yetisi görüşüyle bir çelişki değil, bir tamamlayıcılık ilişkisi içindedir. Chomsky, dil yetisinin doğuştan gelen evrensel ilkelerden oluştuğunu, diller arasındaki farklılıkların ise yüzeysel olduğunu savunur. Hatta ona göre, “belli bir biyolojik sistemin doğasını ilgilendiren toplum ve kültürle ilgili ciddi anlamda bilinen hiçbir şey yok”tur (Chomsky, s. 51). Bu açıdan bakıldığında “emekli olma” durumunu kavrama yetisi evrenseldir. Ancak bu evrensel yetinin Türkçede “emekli” ve “emektar” gibi iki ayrı kelimeyle, iki farklı değer sistemiyle hayata geçirilmesi, tam da dilin kültürel ve toplumsal boyutunun önemini gösterir. Chomsky’nin “dil yetisi” dediği evrensel donanım, kültürün üzerine kendi anlamlarını ve değerlerini işlediği bir zemin gibidir.

Aşağıdaki tablo, bu iki kelimenin yarattığı farklı dünyaları felsefi kavramlar ekseninde özetlemektedir:

Sonuç olarak “emekli” ve “emektar” kelimeleri arasındaki seçim, basit bir kelime tercihinin ötesindedir. Bu seçim, dilin dünyayı nasıl kurduğunu, anlamı nasıl katmanlaştırdığını ve toplumsal değerleri nasıl taşıdığını gösteren felsefi bir eylemdir. Biri bizi modern devletin rasyonel, kişisel olmayan yapısına, diğeri ise topluluğun insani, tarihsel ve ahlaki dokusuna bağlar. Bir kelime bir dönemi kapatırken diğeri bir ömrün birikimini imler. Bu iki kelime dilin sadece bir kapı olmadığını, o kapıdan geçtiğimizde kendimizi içinde bulduğumuz dünyayı da yarattığını kanıtlar. Bu, İsmet Zeki Eyuboğlu’nun vurguladığı gibi, “dil denen gerçek”liğin (Eyuboğlu, s. 113) ta kendisidir.

Samet Polat


Kaynakça

Barthes, Roland. (2013). Dilin Çalışma Sesi (Çev. A. Ece, N. K. Sevil, E. Gökteke). Yapı Kredi Yayınları.

Chomsky, Noam. (2014). Dilin Mimarisi (Çev. İ. K. Bayırlı). Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi.

Deutscher, Guy. (2013). Dilin Aynasından (Çev. C. Yardımcı). Metis Yayınları.

Eyuboğlu, İsmet Zeki. (2000). Dilin Kapısı. Pencere Yayınları.

Özel Talay, Özlem. (2005). Michel Foucault’da Dilin Fonksiyonu [Yüksek Lisans Tezi]. Pamukkale Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Searle, John R. (2005). Bilinç ve Dil (Çev. M. Macit, C. Özpilavcı). Litera Yayıncılık.

Uygur, Nermi. (1994). Dilin Gücü. Kabalcı Yayınevi.

Bu sitede sunulan metin, fotoğraf ve benzeri tüm materyaller, yazarının özgün çalışması ve mülkiyetindedir; bu sebeple sahibinden yazılı onay alınmadan başka bir mecrada bütünüyle yayımlanması veya kullanılması mümkün değildir. İçeriklerden bir bölümün alıntılanması ise yalnızca, kaynağın açıkça belirtilmesi ve orijinal sayfaya aktif bir internet bağlantısı (link) verilmesi koşuluyla mümkündür. Kaynak gösterilmeksizin yapılan her türlü alıntı, izinsiz kullanım olarak kabul edilir ve yapılan alıntıların eserin bütününün yerini tutacak kapsamda olmamasına dikkat edilmelidir.

Yorum bırakın